Aladağlar’da Kara Doyduk
Uzun Denemeyecek kadar kısa, ama yüreklerimizde kara batıp çıkma, doyasıya gülebilme isteğinin uzattığı yoldan sonra, bir yerden sonra artık beyaz ve mavinin el ele verip, bize başka hiçbir rengi göstermemek için sözleştiği sarp dağların ardında, Aladağlar’da kurduk kampımızı.
Beyaz.. Alabildiğine beyazdan başka hiçbir renk yok. Bir de ahşapın o doyumsuz kahverengisi: sütsüz ve acı. Çocuklar yer yer insan boyunun üzerinde seyreden karın içine bata çıka yorulduktan ve artık sıcak bir el ya da bir ateşin samimi havasını aramaya başladıktan sonra şöminenin başında köfte ve ekmeğin içlerine dolan açlık hissini bastırmasıyla tekrar dışarıya, ağaçların arasına ve karın doyumsuz beyazlığına koştular. Yapılan kartopu savaşlarından ve dikilen kardan adamlardan sonra, tekrar zil çalmaya başlayan karınlar için bir portakal faslı başladı.
Yenilen yemeklerin ardından, bir rahatlıkla karışık yorgunluk hissi çöktü çocukların üzerine. Herkesin gözleri artık yola bakmakta ve belki de bir sene daha bulamayacaklarını bildikleri bu manzaradan ayrılmama duygusu ise onları ayrı bir yöne doğru çekmekteydi. Vaktin geldiğini duyduklarında ise, derslerinin yorgunluğunu çoktan atmış, farklılığı sonuna kadar tatmış ve zevkin doruğuna vararak, gülüp eğlenmeyi sonuna kadar yaşamışlardı.