Mus’ab bin Umeyr Davetçi Okulu, “Karakter Eğitimi” kapsamında, ülkemizin seçkin ilim, fikir, sanat, siyaset vb. alanlarda seçkin misafirlerini ağırlamaya devam ediyor.
Yeni yılın ilk misafiri: Tarihçi Mustafa Armağan (Derin Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni)
“Müslümanlar tarih sahnesine nasıl bakmalı?” adlı seminerini gerçekleştiren Mustafa Armağan’ın konuşmasından pasajlar:
Tarih bir bilim dalı mı yoksa sanat mı? Ebrehe’nin orduları Yemen’e nasıl geldi? Bâbü’l Mendeb boğazından mı geçti? O zamana kadar görülmemiş filler, Kâbe’yi yıkmak için nereden ve nasıl hareket etti? Ebrehe’nin ordusunu Kur’an’dan öğreniyoruz zaten ama bu bilgileri tarihten elde edemiyoruz. Çünkü tarih tekrarlanabilir değil.
Modern tarihimiz, Müslümanlar tarafından yazılmadı. Yakın tarihimiz, İngilizler tarafından yazdırıldı. 1922’de İngiliz ordusu, silah gücü Osmanlı’dan bir hayli fazla olduğu halde teslim oldu. Bu üstü kapatılan bir olaydır. Yenen de yenilen de aynı kanaattedir.
Sultan Abdülhamid’e ‘kanlı’ sultan demelerinin de sebebi budur. ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ tamamıyla İngilizlerin faydasına söylenmiş bir söz. Sizler evinizi zapt etmiş birine evinizin tapusunu verip gider misiniz? Tabi ki gitmezsiniz. Peki, ellerimizde olan toprakları neden yabancılara bırakıp bize Türkiye sınırları yeter dedik. Tapusu bizde olan Kıbrıs’ı İngilizlere verdik.
İkinci misafirimiz: Yazar-Senarist Tarık Tufan
Konuşmasından pasajlar:
Tarık Tufan’ın “Medya ve Müslüman” başlıklı seminerinden pasajlar:
Medyanın gücü ve Müslümanların bu alanda oluşturduğu eksiklik konuşuldu. Medyanın gücünden bahseden Tufan, “Kameraların bir gösterme aracı değil saklama aracı olduğunu, sadece kameranın gösterdiği alanı görebildiğimizi ve algıyı inşa etmenin en etkili yollarından birinin de medya olduğunu” belirterek, medyanın insanlar üzerindeki yönlendirme ve algı oluşturma gücünü anlattı.
Üçüncü misafirimiz: Araştırmacı-Yazar Hamza Türkmen
Tarihten günümüze kadar yaşanan olaylara İslam penceresinden bakmamız gerektiğini ele alan Hamza Türkmen, konuşmasına acı bir gerçeğin altını çizerek başladı: “İslam ülkelerinin isimlerinin çoğu batılılar tarafından değiştirildi.” Ve ekledi “Ülkelerimizin, kendi topraklarımızın isimlerini değiştirecek kadar güç sahibi olan Batı’nın, bu yetkiyi elde edecek kadar ileriye gidebilmesinin tek sebebi, bizim ümmeti Muhammed olarak gösterdiğimiz zafiyet. Buna da, bilgi ve birikimden yoksun bir toplum içerisinde yaşıyor olmamız neden olmuştur.” Hayata müdahale eden Kur’an-ı Kerimin talebeleri olarak bizim de hayata müdahale etmemiz gerekir. Toplumu, Ashab-ı Kiram’ın sahip olduğu bilinç ile harekete geçirmek için çalışmak zorundayız.
Konu bağlamında birçok örneği de zikreden Türkmen, “Müslümanın gündemi bir günlük olamaz. Müslüman büyük düşünen adamdır. Kur’an gündem üzerine inmiş bir kitaptır. Müslüman gündemin içerisinde olması gereken adamdır. Lakin sokağın, haberlerin ve hatta Müslümanların gündemi İslam değil. Gündeme hitap etmemiz gerekiyor. Gündemin içerisinde olan ümmet-i Muhammed olarak kendi gündemimizi oluşturmalıyız” dedi.
Dördüncü misafirimiz: Talha Hakan Alp Hoca
Konuşmasından pasajlar:
Kur’an’da nefsin tezkiyesine dikkat çeken ayetler vardır. Tasavvuf, bir ilim olduğu kadar ilmin yanındaki pratiğe geçiştir. Fakat felsefi etkileşimlerle birleşen tasavvufa iyi şeyler girdiği gibi çok ters şeyler de girmiştir. Tarikattaki bu terslikleri, yanlışlıkları düzeltmek de sûfîlerin, dervişlerin görevidir.
Din, Allah’ın kullarına vaazıdır. Bu vaazı ilahiye uygun biçimde yaşamanın adıdır Müslümanlık. Bu vaazı ilahiyi tanımak, İslami ilimlerle mümkündür. Mealci okuyuşla Kur’an’a bakarsanız, sünneti Kur’an ile çatıştırırsınız. Ama tarihle savaşamazsınız, sadece Kur’an ile yeni bir sistem kuramazsınız. Bunları yapmaya çalıştığınızda, tefakkuhun yerini spekülasyon alır. Cımbızcı olur, işinize geleni alırsınız. Kuran, Allah Rasulü tarafından tahlil edilen kitaptır. Sünnet ve siretle birleştirerek okumak gerekir.
Yeni yılın beşinci misafiri: Mustafa Kurdaş (Milli Gazete Genel Yayın Yönetmeni)
Doğrularımızın ve yanlışlarımızın, istek ve temennilerimizin, beğeni ve hoşgörülerimizin, kısaca algı yönetimimizin nasıl bir işleyişte olduğunu bir hikâye ile izah eden Mustafa Kurdaş, zihnimizin iki loptan oluştuğunu ve sağ loptan duygusal lob olduğunu, sağ lobun işleyişinden kısaca bahsederek meseleyi asrın belası olarak konumlandırdığımız sübliminal mesajlara getirdi. Bir annenin çocuğunun uslu durması için televizyonun başına koyduğunu ama basit gördüğümüz çizgi filmlerin hiç masum olmadığını, hayatımızın her evresinde olabilecek sübliminal mesajlara karşı hazırlıklı olmamız gerektiğinin üstünü ve altını iki defa çizen Kurdaş, davetçilere fikir yönünde bir kapı aralamış oldu.