Tarihçilerin ve fikir erbabının ittifakla üzerinde durduğu bir konu var. “Geleceğine yön vermek isteyenlerin, geçmişlerini bilmesi şarttır” ve “geçmişimizin tanıtılması ve aydınlatılması, gücü yetenlerin sorumluluğundadır” diye.
Bu sorumluluk bilinciyle hareket eden Sosyal Doku Vakfı, üzerine düşeni bir nebze de olsa yerine getirmek amacıyla, 21-25 Nisan tarihleri arasında “Yakın Tarihe Uzak Kalma” başlığı altında, yakın tarihimizi hatırlama ve anlama seminerleri düzenledi. Aydınlatılması ve araştırılması gereken ibretlik olaylarla dolu yakın tarihimizin bazı bölümlerine projektör tutarak, katılımcıların tefekkürüne sunulan program ilgiyle takip edildi.
Dinleyicilerin zaman zaman heyecanlandığı, zaman zaman duygulandığı, zaman zaman da hayretler içinde kaldığı program sonunda, katılan herkesin vardığı ortak kanaat, “Ufkumuzun bu denli açılmasını sağlayan bu türden programların, daha geniş zaman aralığında, daha da derinlemesine inilerek tekrarlanması gerektiği” yönünde oldu.
Birbirinden değerli araştırmacıların konuşmacı olarak katıldığı programda toplam 15 sunum yapıldı.
Organizasyonunu ve açılış konuşmasını Abdulbaki Kömür’ün yaptığı programda, birbirinden kıymetli araştırmacı, yazar ve akademisyenler sunumlar yaptılar.
Katılımcıları heyecanlı ve düşündürücü zihni bir yolculuğa çıkaran sunumlardan ana kesitleri sizlerle de paylaşmak istedik.
Eğitimci-Denetmen Fahri Sevimli,yakın tarihin bizim can damarımız ve yol haritamız olduğunu vurgulayarak tarihin bilinmesinin ona samimiyetle yaklaşmak ve onu kendi hayatımızda tecrübelendirmekten geçtiğini ifade etti.
Gazeteci-Yazar Ekrem Kızıltaş “Postmodern Darbe” olarak zihinlerde yer edinen 28 Şubat darbesinin etkileri hakkında konuştu. Bu darbenin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu güne analiz edilerek anlaşılabileceğini ifade eden Kızıltaş, bu süreçte direkt muhatap olan Prof. Dr. Necmeddin Erbakan Hoca’nın bize derenin derinliğini gösterdiğini ve bundan sonra o derinliği hesap ederek adım atılması hususunu vurguladığı konuşmasını “öğrenmek uygulamak, öğretmek uygulatmak; görevimiz budur” diyerek sonlandırdı.
Siyasetçi-Yazar Zekeriya Yıldız Serbest Cumhuriyet Fırkası ve Menemen Vak’ası hakkında konuştu. Bu iki olayın birbiriyle alakalı olduğunu söyleyerek konuşmasına başlayan Yıldız, menemen olayının Nakşileri ezme operasyonu olduğunu ifade etti. Bu süreçte birçok ajanın olayları tetikleyici unsur olarak, olaylar içerisinde yer aldığını ve bu kişilerin kışkırtmalarıyla hadiselerin cereyan ettiğini vurguladı.
Tarihçi-Yazar Hüseyin Özhazar, Osmanlı’nın yıkılışını ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu’nu anlattı. Osmanlı’yı küçümsemenin insafsızlık olduğunu ve onun hakkında en büyük araştırmaların Amerika ve Avrupa’da geçekleştiğini ifade eden Özhasar, Osmanlı’nın yıkılışının 19.yüzyılda başlatılan psikolojik hareketlerle başladığını ve İngilizlerin isteklerini Yunanistan’ın yerine getirmemesine rağmen, o zamanki Türk hükümetinin istekleri yerine getirmesi üzerine Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ifade etti.
Siyonizm ve Masonluk konusu hakkında Prof. Dr. Burhaneddin Can Hoca geniş materyalleriyle birlikte oldukça etkili ve faydalı bir sunum yaptı. Öncelikle kendimizi tanımakla yola çıkmamız gerektiğini vurgulayan Burhaneddin Hoca, hangi kültür ve medeniyet dairesi içinde yer aldığımızı bilerek lobi faaliyetleriyle etki alanını güçlü kılmak isteyen “Siyonizm”i bilmemiz ve olayların gerçek yüzünü görmemiz gerektiğini ifade etti.
Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana hep soru işaretleriyle akıllarda var olan “İstiklal Mahkemeleri ve İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Said Direnişi” hakkında Sosyolog-Yazar Bahadır Kurbanoğlu konuşma yaptı. Kurbanoğlu, bu meselelerin kısa sürede cereyan ettiğini ancak tahribatının çok uzun sürdüğünü vurguladı. Şeyh Said olayının düzmece bir olay olduğunu ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması için çıkarıldığını ve bu olayın kendi kanaatince cumhuriyet tarihinin en önemli olayı olduğunu ifade etti. İskilipli Atıf Hoca’nın mevcut inkılaplara engel olarak görüldüğünden idam edildiğini ve İstiklal mahkemelerinin o inkılapların ruhunu yaşatmak için kurulduğunu söyledi.
Tarihçi-Yazar Ercan Yılmaz Demokrat Parti ve 27 Mayıs İhtilali hakkında konuştu. Yaşadığımız şu zamanda o dönemin ya çok övüldüğünü ya da çok eleştirildiğini ifade ederek konuşmasına başlayan yazar, Menderes’in halkın içinden biri olarak davrandığını, onu ve partisini halkın bir kurtuluş olarak gördüğünü ve ülkenin kalkınması için adımlar attığını ifade etti. Yılmaz, darbenin sebebini Menderes’in MİT’i Almanya’nın kontrolünden alıp Türk istihbaratçılar yerleştirmesi olarak gösterdi.
Türkiye’de İslami Örgütlenmeler ve Erbakan Hareketi hakkında konuşma yapan Osman Nuri Kabaktepe“bizim tarihimiz mührü sökülmemiş bir hazinedir” diyerek başladığı konuşmasında bizde maalesef bir Batı hayranlığı olduğunu ve bunun dedelerimize dahi sövecek hale gelmemizde etken olduğunu ifade etti. 1930’dan sonra sömürülmeyen Müslüman devlet kalmadığını ifade eden Kabaktepe, bu sömürüyü kaldırma hareketini Erbakan Hoca’nın başlattığını ve onun İslam’ın temsilcisi değil hizmetkârı olduğunu vurguladı. İyi bir liderin kendisinden sonra daha iyi bir lider yetiştirebilen insan olduğunu ifade eden Kabaktepe, Milli Görüş’ün İslam’ı temsil eden üç önemli küresel hareketten biri olduğunu söyleyerek sözlerine son verdi.
Lozan Hezimeti başlıklı bir konuşma yapan Siyasetçi-Yazar İbrahim Kara Lozan’ın gerçekten bizim için bir hezimet olduğunu, bu antlaşma sırasında büyük oyunların oynandığını, ülkenin yok edilmesi için ortaya konulduğunu ve bu anlaşma ile Yahudilerin bu ülkede korunmaya başlandığını ifade etti. Yazar sözlerini şöyle nihayete erdirdi: “Lozan’da nasıl Osmanlı’yı yıkmak için gizli anlaşmalar yapıldıysa 28 Şubat darbesini de Erbakan Hocam için gerçekleştirdiler.”
Hakkında çok fazla şey duyduğumuz Abdülhamid Han ile ilgili Eğitimci-Yazar Şakir Voyvod konuştu. Abdülhamid olmanın zor olduğunu zira onun tahta geçtiği zamanın ülkenin en zor dönemi olduğunu vurgulayan Voyvod, Abdülhamid’in başa geçişinden tahttan indirilişine kadar geçen sürede dış borcu ciddi oranda azalttığını, demiryolu projeleri başlattığını, iletişimi sağlamak amacıyla telgraf hattının ülke geneline (o zaman ki Osmanlı sınırlarına) yaymak için çalıştığını, eğitim alanında birçok çalışma yapıp yeni okullar açtığını, ülke içinde dış güçlerin etkili olmasına müsaade etmediğini ve ahlak ve maneviyatı dirilttiğini ifade etti. Burada Abdülhamid ismine göre değil ismi başka bir şey olsa da yapılan faaliyetlere göre konuştuğunu vurguladı ve “Aslanlar kendi tarihlerini yazana kadar tarihlerini avcılar yazacaktır” sözleriyle konuşmasını tamamladı.
Gazeteci-Yazar Halis Özdemir 12 Eylül ve sonuçları hakkında yaptığı konuşmasında bu darbe sürecinde yapay kardeş kavgaları çıkarıldığını ve bu vesileyle toplum içinde büyük kutuplaşmalar oluşturularak darbenin gerçekleştirildiğini vurguladı. “Demokrasi, uzunu kısa kısayı uzun, şişmanı zayıf zayıfı şişman yapan sirk aynasıdır” sözleriyle konuşmasını bitirdi.
“Vahdettin Kaçtı mı, Sürgüne mi Gitti?” sorusunu ele alan Yrd. Doç. Dr. Recep Çelik, Vahdettin’in hazin ve onurlu bir hikayesi olduğunu, sürekli elinde görülen asanın bir rahatsızlığından dolayı olduğunu ifade etti. Sözlerini “Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı bakiyesidir. Osmanlı’dan kalan bir devlettir. Gökten gelerek yere yerleşmiş bir devlet değildir” sözleriyle tamamladı.
Sanat ve Edebiyat Alanında Batılılaşma Çabaları ile ilgili konuşan Edebiyatçı-Yazar Ali Haydar Haksal, masonluğun edebiyatçılardan ilgi gördüğünü, aruz veznini Arapların vezni görüp hece vezninde yazılması gerektiği fikrinin baş gösterdiğini, serbest şiirin Batı kökenli olduğunu dile getirmiştir. Batı medeniyetinin Mustafa Kutlu, Necip Fazıl Kısakürek gibi isimlerin çalışmalarıyla bu halkın gözünde iflas ettiğini vurgulayarak sözlerini nihayete erdirdi.
Vakfımız Yönetim Kurulu Başkanı Salih Beşir gündemde çok tutulmayan Ali Şükrü Bey Cinayeti hakkında bir sunum gerçekleştirdi. Gençlerin tarihlerini öğrenerek hayal ettikleri davalarını sürdüreceklerini ifade ederek başladığı konuşmasında, bu cinayetin duyarlı, şuurlu ve faal bir Müslümanın cumhuriyete engel teşkil ettiği gerekçesiyle işlendiğini, Ali Şükrü Bey’in insanlar Müslüman kalsın diye kendisini feda eden bir adam olduğunu vurguladı. Ali Şükrü Bey’in hilafetin kaldırılmasına karşı onurlu bir mücadele gösteren biri olduğunu vurgulayarak sözlerini tamamladı.
Programın kapanışında Nureddin Yıldız Hocamız Hilafetin İlgası (kaldırılması) hakkında bir sohbet yaptı. İlga ve hilafet kelimelerini anlamlarını açıklayarak başladığı konuşmasında Hocamız, hilafetin ilgasının Resulullah sallallahu aleyhi vessellemin vekaletinin kaldırılması olduğunu, ancak bunun aslında bir ilga değil, Allah’ın dilemesiyle bir süre rafa kaldırıldığını vurguladı. Hilafetin Resulullah sallallahu aleyhi vessellemin cenazesinin defnedilmesinden bile önce uygulandığı ifade eden Hocamız, kaldırdım demekle kaldırılamayacağını, altının boşaltıldığı için Allah’ın elimizden aldığını ifade etti.
İlgili derslere ulaşmak için: https://www.youtube.com/playlist?list=PL3P7x9qFB3oVOYPSfCARGl4ZTjX0NAi7C